Kartalkaya’daki Yangın ve Toplumsal Duyarlılık Üzerine Analiz
Kartalkaya’daki otel yangını enkazında hâlâ cesetler aranırken, çevredeki otellerde olup bitene kayıtsız bir şekilde piste çıkan tatilcilerin oluşturduğu tabloyu değerlendiren Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Aynı karede acı ve eğlenceyi buluşturan bu manzara, bugün empati ve toplumsal duyarlılık adına geldiğimiz noktayı sorgulamamız gerektiğini açıkça gözler önüne seriyor.” dedi.
“Eskiden tasada ve sevinçte ortak bir ‘millet olma’ bilinci vardı; bu da felaketler karşısında kenetlenmemizi, acıyı bölüşüp dayanışmayı mümkün kılıyordu.” diyen Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Özellikle ‘Bana bir şey olmadı, o hâlde şanslıyım’ düşüncesi, acıyı görmezden gelmek ve onu zihinsel olarak uzak tutmak için kullanılan bir savunma mekanizması olarak karşımıza çıkıyor.” diye konuştu.
Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, Kartalkaya’daki oteldeki yangın enkazında hâlâ cesetler aranırken, çevredeki otellerde olup bitene kayıtsız bir şekilde piste çıkan tatilcilerin oluşturduğu tabloyu değerlendirdi. Kayıtsız bir şekilde piste çıkan tatilciler…
Prof. Dr. Barış Erdoğan, yangın sonrasına yaşananlara ilişkin, “Kartalkaya’daki oteldeki yangın enkazında hâlâ cesetler aranırken, çevredeki otellerde olup bitene kayıtsız bir şekilde piste çıkan tatilcilerin oluşturduğu tablo toplum olarak vicdanlarımızı bir kez daha derinden yaraladı. Aynı karede acı ve eğlenceyi buluşturan bu manzara, bugün empati ve toplumsal duyarlılık adına geldiğimiz noktayı sorgulamamız gerektiğini açıkça gözler önüne seriyor.” dedi.
Yas, dayanışma ve komşuluk gibi kavramların büyük ölçüde aşındığına tanık oluyoruz
Toplumumuzun kültürel belleğinde yüzyıllardır derin kökleri olan yas, dayanışma ve komşuluk gibi kavramların büyük ölçüde aşındığına tanık olunduğunu dile getiren Prof. Dr. Barış Erdoğan, şöyle devam etti: “Eskiden, yakın bir çevremizde cenaze olduğunda bırakın eğlenmeyi evde televizyon veya radyo açmaktan bile kaçınırdık. Yüksek sesle gülmeyi bile uygun bulmayan bu yaklaşım, Anadolu irfanının derin bir empati kültürüne nasıl ev sahipliği yaptığını gösteriyordu. Böyle bir tavır, sadece nezaket kuralı değil aynı zamanda kederli olanın acısını yüreğimizde hissetmenin bir yansımasıydı. Gelgelelim, günümüzde bu duyarlılığın giderek zayıfladığını görüyoruz.”
“Orman yangınları ya da depremler gibi büyük felaketler söz konusu olduğunda, olaydan etkilenmeyen bazı kesimlerin hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etmesi bunun en somut göstergesi. Oysaki eskiden tasada ve sevinçte ortak bir ‘millet olma’ bilinci vardı; bu da felaketler karşısında kenetlenmemizi, acıyı bölüşüp dayanışmayı mümkün kılıyordu. Bugün ise bu paylaşma duygusunun zayıfladığını gözlemlemek ne yazık ki zor değil.”
Hem dayanışma reflekslerimiz köreliyor hem de empati kültürümüz erozyona uğruyor!
Bu değişimin ardında çeşitli etkenlerin yattığını da kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Öncelikle, modern şehirleşme ve bireyselleşmenin yaygınlaşmasıyla birlikte, kendimizi kolektif bir yapının parçası gibi görmek yerine özel alanlarımıza çekilmeyi daha çok tercih eder hâle geldik. Kendi hayatlarımıza ve sorunlarımıza odaklanmak, toplumsal sorumluluk ve hassasiyeti ikinci plana itiyor. Böylece hem dayanışma reflekslerimiz köreliyor hem de empati kültürümüz erozyona uğruyor. Buna ek olarak, günümüzün popüler kültürü ‘anı yaşamak’ ve ‘hayattan keyif almak’ mottoları üzerine kurulu. Tüketim kültürü, bizi durmaksızın yeni deneyimler, alışveriş ve eğlencenin peşinde koşturmaya yönlendiriyor. Sürekli değişen, hızla akıp giden gündem içinde, toplumsal acılar ve kayıplar kısa sürede gündemden düşüyor.” şeklinde konuştu.
‘Bana bir şey olmadı, o hâlde şanslıyım’ düşüncesi acıyı görmezden geliyor…
Öte yandan sosyal medyanın bu süreçteki etkisinin de yadsınamaz olduğunu belirten Prof. Dr. Barış Erdoğan, şöyle devam etti: “Toplumsal acılar ve kayıplarla ilgili haberler çok hızlı biçimde dolaşıma giriyor fakat aynı hızla gündemden düşüyor. Bu durum bazen ‘duyarsızlaşmaya’ kapı aralıyor. Eskiden yerel ölçekte yaşanan acılar çevredekiler tarafından daha uzun süre hissedilir ve paylaşılırdı; oysa şimdi dünyanın her köşesinden felaket görüntüleriyle sürekli karşılaşan insanlar, olağan dışı durumlara bile hızla alışabiliyor. Özellikle ‘Bana bir şey olmadı, o hâlde şanslıyım’ düşüncesi, acıyı görmezden gelmek ve onu zihinsel olarak uzak tutmak için kullanılan bir savunma mekanizması olarak karşımıza çıkıyor.”
Yas tutanlara ve kayıplara saygı göstermek toplumun temel değerlerinden biridir…
Tüm bu gelişmelere rağmen, unutulmaması gereken temel gerçeğe işaret eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Acılar paylaşıldıkça hafifler. Yas tutmak ya da en azından yas tutanlara ve kayıplara saygı göstermek, yalnızca eski bir gelenek değildir; aynı zamanda bir toplumu toplum yapan temel değerlerden biridir. Eğer bu değerleri korumak istiyorsak, dayanışmayı yeniden canlı tutacak, empatiyi güçlendirecek adımlar atmamız gerekiyor. Toplumsal sorumluluk ve duyarlılık yalnızca acı anlarında değil, gündelik hayatın her alanında kolektif bilinci ve insani değerleri diri tutabilmekle mümkün. Ortak geçmişimizde var olan dayanışma ruhunu geleceğe taşımak, hepimizin omuz omuza yürütmesi gereken bir görevdir.” şeklinde sözlerini tamamladı.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı